Analistler, özellikle salıncak eyaletler arasındaki Pensilvanya'yı kazananın Beyaz Saray'ı da kazanabileceğini düşünüyor. ABD'de 60. başkanlık seçimlerine 4 gün kaldı. Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adayı ve eski Başkan Donald Trump ile Demokrat Parti'nin Başkan adayı ve ABD Başkanı Joe Biden'ın Yardımcısı Kamala Harris arasındaki yarış, ülke tarihinin en çekişmeli seçimlerinden biri olarak görülüyor. Anketler Kamala Harris ile Cumhuriyetçi rakibi Trump'ın özellikle kritik 7 eyalette kıyasıya bir mücadele içinde olduğunu gösteriyor.
Söz konusu 7 salıncak eyalet arasında nüfusu en kalabalık olan Pensilvanya, yeni başkanı belirleme ihtimali en yüksek eyalet olarak öne çıkıyor. Milyonlarca ABD'li, 5 Kasım'dan önce sandıklara giderek ya da posta yoluyla erken oy verme hakkını kullanmaya devam ediyor.
Bu yıl erken oy kullanma oranlarının yüksekliği, seçim sonuçlarını belirleyecek kritik faktörlerden biri olarak değerlendiriliyor.
Florida Üniversitesi Seçim Laboratuvarı'na göre şu ana kadar 62 milyondan fazla ABD’li sandık başında veya posta yoluyla erken oy kullandı. Uzun kuyrukların oluştuğu erken oy kullanma merkezlerinde 24 saat boyunca güvenlik güçleri bulunuyor.
Elektronik oy verme sistemlerinin etkilenmemesi için de her seçim merkezinde jeneratörler hazır bekletiliyor.
Bazı dillerde çevirmen hizmetinin de sağlandığı erken oy verme seçim merkezlerinde hafta sonu yoğunluğun daha da artması bekleniyor.
Erken oyların kullanıldığı seçim sandıkları 3 Kasım Pazar akşamı kapanacak ve 5 Kasım Salı günü ülke genelinde oy verme işlemi yapılacak. 2024 seçimlerinin, ABD tarihindeki en yüksek katılım oranına sahip seçimlerden biri olması bekleniyor.
2020 seçimlerinde yüzde 66,8 olan katılım oranının bu yıl daha da yükselmesi öngörülüyor.
Birçok eyalette, özellikle genç seçmenlerin ve ilk kez oy kullanan seçmenlerin sayısındaki artış dikkat çekiyor.
Katılım oranlarındaki artışın, başta iklim değişikliği, ekonomi ve sosyal adalet gibi konulara daha duyarlı genç nesil tarafından yönlendirildiği belirtiliyor.
Kampanyalar, sosyal medya aracılığıyla genç seçmenleri motive etmeye ve katılım oranlarını daha da artırmaya yönelik çalışmalara ağırlık vermiş durumda. Ekonomi, Trump ve Harris’in kampanyalarının temel başlıkları olmaya devam ediyor. Trump, düşük vergiler ve serbest piyasa politikalarıyla Amerikan iş gücünü yeniden canlandırmayı vadediyor.
Eski başkanlık dönemindeki istihdam artışı ve düşük işsizlik oranlarına vurgu yapan Trump, serbest piyasanın Amerikan ekonomisini güçlendireceğini savunuyor. Harris ise gelir adaletini ve düşük gelirli Amerikalılara daha fazla destek sağlamayı hedefleyen bir ekonomik plan sunuyor.
Sosyal güvenlik ağlarının genişletilmesi ve asgari ücretin artırılması gibi konularda değişiklik vaat eden Harris, özellikle alt gelir grubunun refahını artırmayı amaçlıyor. Sağlık ve eğitim politikalarında da iki aday arasında büyük farklar var.
Harris, devletin sağlık hizmetlerinde daha etkin rol almasını savunarak herkes için erişilebilir sağlık hizmeti sözü verirken, Trump ise özel sektör çözümlerine daha fazla alan açılması gerektiğini belirtiyor.
Eğitimde ise Harris, devlet destekli programların genişletilmesini ve fırsat eşitliğinin sağlanmasını ön plana çıkarıyor. Sosyal medya, seçim sürecinde hem Trump hem de Harris’in seçmenlere ulaşmasında etkin bir araç olarak kullanılıyor.
Ancak sosyal medyada hızla yayılan yanıltıcı bilgiler ve yalan haberler, kampanyaları doğrudan etkiliyor.
Bilgi kirliliği ve yalan haberler, seçim güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluştururken, uzmanlar seçmenleri yalnızca güvenilir kaynaklardan bilgi almaya çağırıyor.
Sosyal medya platformları, özellikle bu seçimde yanlış bilgi yayılmasını engellemek için çeşitli önlemler alsa da sahte içeriklerin hızla yayılması birçok seçmeni etkileyebiliyor. 2024 ABD seçimlerinin sonuçları, yalnızca ABD’nin iç politikalarını değil, aynı zamanda küresel dinamikleri de doğrudan etkileme potansiyeline sahip.
Trump’ın kazanması halinde ABD’nin daha bağımsız, ulusal çıkarlarını önceleyen bir çizgide ilerlemesi beklenirken, Harris’in zaferi, sosyal refahın ön planda olduğu, daha işbirlikçi ve çevreye duyarlı bir yönetim anlayışının gelmesi anlamına gelebilir.
Seçim ayrıca ABD’nin NATO ve diğer uluslararası ittifaklardaki rolünü de doğrudan etkileyecek.